Van Gogh'un Hayatı

 

‘’Keşke beni olduğum gibi kabul etseler’’ – Vincent Van Gogh



     Yaşamı boyunca kendini sanata adamak ile kalmamış tabiri caiz ise ruhunu teslim etmiş bir sanatçıdır Van Gogh. Öyle ki bu çalışma ve sanat tutkusunu şu sözler ile ifade etmiştir, ‘’Önce resim yaptığımı hayal ediyorum, sonra boyuyorum’’

    Peki, kimdi Van Gogh? Kendini böylesine sanata adamış bu kırılgan ruhun başından neler geçmişti? O kadar ağır hastalığı neden geçirmişti? İşte bu gün tam da bu soruları ele alacağımız bir yazı hazırlamak istedim.

   30 Mart 1853’te Hollanda da doğmuştur. Protestan bir ailenin çocuğu olan Van Gogh’un babası rahip annesi ise zengin bir aileden gelmekteydi. Toplamda 2 erkek 3 kız olmak üzere 5 kardeşi vardır, fakat bunlardan sadece ortanca erkek kardeşi Theo ile iletişim halinde kalacaktır.

   Sonrasında ailesi onu yatılı bir okula göndermiştir fakat Gogh orada oldukça yalnız ve terk edilmiş hissetmekten kendini alı koyamamıştır. Bunun üzerine ailesi onu alıp farklı bir okula yerleştirmiştir fakat Gogh orada da mutluluğu bulamamıştır.

  15-16 yaşlarında birileri aracılığı ile iş bulmuştu. Orada çalışırken bir yandan eğitimini tamamlayan Gogh, 20’li yaşlarında işinde yükselmişti. Babası gibi para kazanması ve bir şeylerin başarmasının sevinci ile bu yaşları Gogh’un en mutlu olduğu yaşlar olarak kalacaktır. Fakat bu mutluluk uzun sürmedi, Gogh çok geçmeden bir kıza âşık oldu. Bu kız ev sahibinin kızı Eugénie Loyer’dan başkası değildi. Çok süre geçmeden aşkını itiraf etti Gogh fakat kız çoktan başkası ile nişanlanmıştı ve Gogh’un ilk aşkı hüsran ile sonuçlanmıştı. Bunu öylesine içerlemişti ki Gogh bir süre sonra artık işinde başarısız olmaya başladı. Bir süre sonra da atıldı zaten. Bunun üzerine Gogh çareyi dine yönelmekte buldu.

 Sonrasında Gogh İngiltere’ye giderek oradaki okulda gönüllü öğretmenlik yapmaya başladı fakat okul başka bir yere taşınınca ondan da vaz geçti. Metodist rahip yardımcısı olmaya karar verdi sonrasında 1876 da eve dönmeye karar verdi. Orada bir kitapçı da iş buldu ve zamanını İncil’i farklı dillere çevirerek geçirdi.

  Dine olan bu ilgisi yüzünden ailesi onu Amsterdam’a yolladı ve Gogh teoloji sınavına hazırlanmaya başladı orada fakat bu sınavda başarılı olamadı. Sonrasında üç aylık bir kursa katılmayı denedi ama sonuç yine hüsrandı.



   1879 Ocak ayında Belçika'nın Borinage madenci bölgesinde Petit-Wasmes'ta misyoner olarak görevlendirildi. Öylesine iyi kalpli biriydi ki fırıncının yanındaki evini evsiz birine sırf halkın yanında olduğunu göstermek için vermiştir. Hoş bu yaptığı aptallık derecesindeki bir iyiliktir. Bu yüce gönüllülüğün karşılığını alamadı hatta yerindeyse cezalandırıldı bile diyebiliriz çünkü bir süre sonra kendisi küçük bir kulübe de yattığı için atıldı. Bu yaptığı ‘’ Rahiplik mesleğinin itibarını zedelemiş’’.

  Tekrar ailesinin yanına dönen Gogh’un mutsuzluğu iyice artıyordu. Özellikle babası üstüne geliyordu hatta ona bir akıl hastanesine gitmesini bile önermişti babası.

Bu baskıların üzerine tekrar evden ayrılan Gogh 1880 Ağustos ayında Cuesmes'e dönerek Ekim ayına kadar burada bir madenciyle birlikte yaşadı. Orada daha çok resim yapmaya başladı, özellikle manzara resmi yapıyordu. Sonrasında kardeşi Theo’nun onu yönlendirmesi üzerine istemeye istemeye bir sanat okuluna kaydoldu.

   Van Gogh 1881 Nisan ayında Etten'e dönerek ailesi ile birlikte yaşamaya başladı. Orada yeni dul kuzeni Cornelia’ya âşık oldu. Evlilik teklifinin tekrar reddedilmesi üzerine Gogh’un ikinci aşkı da hüsran ile bitmiş oldu.

  Sonrasında Mauve adında bir sanatçının yanına yerleşti. Bir ay boyunca suluboya çalıştı. Bir ay içinde muhtemelen alçı heykellerden resim çizilebilmesinin geçerliliği üzerine bir tartışma nedeniyle Van Gogh ile Mauve'un arası açıldı.

    Van Gogh model olarak yalnızca sokaktan toplayabildiği kişileri kullanabilecek kadar para ayırabiliyordu ve bu uygulamasını da Mauve onaylamıyordu. Haziran ayında Van Gogh belsoğukluğu krizi geçirdi ve üç hafta hastanede yattı.

  Bir süre sonra Mauve ve Gogh’un araları iyice bozulmuştur. Çünkü Gogh bir fahişe ve çocuğu ile yaşamaya başladı. Babası dâhil kimse onaylamadı fakat Gogh bu durumu Theo’ya gönderdiği mektuplarda şöyle anlatmaktadır, ‘’ Onu öylece bir hamile ve bir çocuk ile bırakan adam onurlu da onu evime alıp sıcak yemek veren ben onursuz muyum’’ demiştir. Çünkü Sien fakirlikten ve çocuklarının karnını doyurmak için fahişelik yapıyordu. Fakat Gogh daha fazla baskılara dayanamadı ve Sien ve çocuklarını terk etti. Bunun üzerine tekrar fakir kalan Sien fahişelik yapmak zorunda kaldı. Bir süre sonra o da dayanamayıp intihar etti.

  Sonrasında Gogh kendini bulmak için birçok şehri gezdi, 2000’den fazla resim yaptı. Theo’ya 600 den fazla mektup yazdı.  27 Temmuza 1890 yani 37 yaşında kendini bir silah ile vurup yaşamına son verdi.



   Ölmeden önce kulağını kesmesinin sebebi sanatçı Gaugin ile yaşadığı gergin gecede hırsındandır.

  Van Gogh gittiği hiçbir yerde barınamamıştır. Üstüne iftiralar atılmış mutsuz bir yaşam geçirmiştir. Bunlar onu hastalığa doğru itmiştir. Bu hastalık onu sarı rengini daha çok sever yapmış, inanılmaz eserler bıraktırtmıştır. Şunu söyleyebilirim ki Gogh yaşadığı dönemde yakınları pek bir şey başaramadığını düşünse de Gogh hem ok iyi bir sanatçı hem de insan olmayı başarmıştır.

 Kaynakça : Wikipedia

Yorumlar